İznik Ultra 2017  - Dağ Maratonu 


Koşuya merak salalı yaklaşık 4 sene oldu. İznik’te ilk olarak 2015’te koşmayı denemiştim, denedim diyorum çünkü kalf kasımdaki sakatlık nedeniyle ağrılarla başlamıştım yarışa. O sene yarışın mesafesi 46km idi, ağrılar yürümeme engel olmaya başlayınca yaklaşık 36. km’de yarışı bırakmak zorunda kalmıştım. 2016’da 2015’ten kalan açık hesabı kapatmak üzere tekrar İznik’teydim, parkurun bir önceki seneye göre zorlaştığını da göz önüne alarak temkinli bir şekilde 8 saat 5 dakikada bitirebilmiştim yarışı.

Bu sene maksadım yalnızca yarışı tamamlayabilmekti zira 2016 İstanbul maratonundan beri işler yolunda gitmiyordu. Bilenler bilir dizimde başlangıcı 1992 ye kadar uzanan ciddi sayılabilecek bir sakatlığım var. Hikayesi uzun ama sağ dizimde ön çapraz bağ ve iç menüsküs yok, kıkırdak da oldukça aşınmış durumda. Son durumda en ciddi sıkıntım kıkırdaktaki aşınma yani kireçlenme problemi. Aşağıda sağlıklı ve kıkırdak sorunlu olan dizlerde aşınmanın derecelerini belirten röntgenleri bulabilirsiniz, kendi diziminkini de ekledim. Röntgende eklem arasındaki boşluk ne kadar az ise aşınma o kadar çok anlamına geliyor. Bendeki aşınma 4. dereceden yani durum pek iyi değil. Merak edenler için ayrıntılı bilgi: http://www.arthritis.org/about-arthritis/types/osteoarthritis/what-is-osteoarthritis.php    https://www.trasd.org.tr/hastalik/osteoartrit-kireclenme
  
             

 2016 İstanbul Maratonu’nda 30. kilometreye kadar 3 saate koşabilmiş ancak sonrasında dizimdeki ağrı nedeniyle yürüyerek hatta büyük kısmını topallayarak 5 saat 30 dakikada ancak bitirebilmiştim. Maraton sonrasında da ağrılar devam edince tekrar doktor ziyaretlerine başladım. Farklı doktorlara gittikçe farklı yaklaşımlar sonucunda kafam da karıştı haliyle. Sporu bırakmamı tavsiye eden de vardı, dizimi durumunun iyi olmadığını ama spora devam etmem için elinden gelen desteği vereceğini söyleyen de. Bir takım cerrahi operasyonlar önerenler de oldu. Sonuç olarak bir çeşit kök hücre tedavisi olan Orthokine enjeksiyonu ile devam etme kararı aldık. Bir de sağ dizim tam açılmadığı ve dizin iç ve dış tarafındaki eklem boşlukları farklı olduğu için sağ ve sol ayağımın yere basışları farklı, bu dengesizliği ortadan kaldırmak için de tabanlık kullanmaya başladım ama hala tabanlığa alıştım denemez.

Bu süreçte sakatlık nedeniyle maalesef yeteri kadar antrenman yapma şansım olmadı. İstanbul Maratonu ile İznik Ultra arasındaki 22 haftalık sürede haftalık ortalama koşu mesafem 17 kilometrede kaldı, son 9 haftanın ortalaması olarak ta ancak 30 kilometreyi tutturabildim. Son 9 haftada haftalık irtifa kazanımı da 1200 metre civarı oldu. Asıl amacım en azından son 10 haftada haftalık 50-55 km ve irtifa kazanımı olarak da 1800 metreleri yakalayabilmek idi ama olmadı. Halbuki geçen sene aynı zamanlarda çok daha iyi durumdaydım. Hafta sonları Aydos’ta tepe tekrarlı, fartlekli idmanlar çok faydalı oluyordu, hafta içi de mutlaka bir interval yapıyordum, yanına bir threshold bir de steady run ekledim mi haftalık ideal antrenman programımı gerçekleştirmiş oluyordum. Bu sene ise hız dizime iyi gelmediğinden intervalleri bıraktım, ne kadar hızlı koştuğumda pek umurumda değildi artık, yalnızca koşabiliyor olmayı yeterli görüyordum.  İşin kötüsü (ya da iyisi henüz bilemiyorum:) sene başında arazi koşucularının en çok katılmak istediği organizasyonlardan olan UTMB (http://utmbmontblanc.com/en/ ) kurasında bu organizasyonun en küçük yarışı olan OCC’ye başvurdum ve şans bu ya katılmaya hak kazandım, kaydımı yaptırdım, uçak biletleri, kalacağımız yer falan hepsi hazır, ama gerisi?

İstanbul maratonu sonrası dizime yük binmesin diye hiç sert zeminde koşmadım. Hafta içi antrenmanları tartan pistte hafta sonlarını da Aydos’ta yaptım. Koşarken kullanmayı pek sevmediğim batonlarımı dizime destek olur ümidiyle elimden düşürmemeye başladım, faydası da oldu sanırım. Tek seferde 15 kilometreyi geçtiğimde dizimde ağrı başlıyordu. İznik’e kadar bir tek 11 Mart’ta Çekmeköy Gece Koşusu’nda 30 km koştum onda da 20 km sonrasında ağrılar başladı ve yürümek zorunda kaldım. İznik tamamen bir soru işareti haline gelmişti. Dizimin nasıl bir performans göstereceğini yarışta görecektim artık. İznik yarışı benim için çok önemliydi zira bu sene esas hedefim olan OCC’yi koşabilecek miyim onun için nispeten bir gösterge olacaktı. 
 
Cuma 16:00 gibi İstanbul’dan yola çıktık. İznik’te ilk olarak fuar alanına gidip kayıt işlerini hallettik. Arkasından bir İznik klasiği olan Köfteci Yusuf’ta yemek yedik. Yusuf’un köftesi kadar kaymaklı ekmek kadayıfı da meşhur, yarış sonrası için de iyi bir motivasyon kaynağı doğrusu. Fakat bu sefer belki de içimden yarışı bitirmezsem moral bozukluğu ile yiyemeyebilirim diye düşünmüş olacağım ki peşin peşin yedim tatlıyı:)

Yemek sonrası iki senedir kaldığımız pansiyona gittik Aydos537 koşu grubumuzdan Mehmet AliOK ve ailesi de bizden önce gelip pansiyona yerleşmişti. Geriye kalan son odayı da Aydos’ta beraber koştuğumuz Onur Azcan ve eşi tutmuştu. Akşam güzel sohbet oldu, yarış planlarımızı değerlendirdik. Yarışın en uzun parkuru olan 140k’nın başlangıcı için Mehmet Ali ile birlikte start alanına gittik. 60 kadar koşucuyu uzun bir serüvene yolcu ettikten sonra pansiyona dönüp yattım.
Kıyafetlerimiz hazır...
Bölük pörçük bir uyku sonrası Cumartesi sabah 7 gibi yataktan kalktım. Hafif sayılabilecek bir kahvaltı yaptım, yarış sabahlarında fazla yememeyi tercih ediyorum. Yumurta ve balı es geçmedim ama :) Start Narlıca’dan 10:30 da verilecekti. Start alanına eşim götüreceği için acele etmeye gerek yok. Sevgili eşim Ceyda da Derbent Patika 15K parkurunda koşacaktı, 15K startı 13:30 da verileceği için beni bırakacak kadar vakti var. Çoluk çocuk start alanına vardık. Starta birkaç dakika kala alkışlar arasında Mehmet Ali ‘nin istasyona vardığını gördük, her şeyin yolunda olduğunu görünce sevindik. Bir daha 6 saat kadar sonra Derbent’te karşılaşacaktık. 
Ailecek hazırız...

Yarış sabahı Onuz Azcan ile pansiyondan çıkarken

Narlıca’dan 190 kişi start aldık. Fazla bir heyecanım yok, geçen seneden parkuru da iyi biliyorum fakat hem yeterli antrenmanımın olmayışı hem de dizimin durumu kafamı kurcalıyor. Narlıca sonrası çok kısa bir süre yoldan ilerledikten sonra hemen toprak yola giriliyor, dik sayılabilecek bir çıkışın ardından tek kişinin geçebileceği patika ve dik inişler başlıyor. Burada koşucuların hızları farklı olduğu için ciddi yığılmalar oluyor, kendinize güveniyorsanız ve buralarda takılmak istemiyorsanız yarışa önlerde başlamanızda fayda var. Geçen sene Turgut’un gazıyla önlerde başlamıştım, bu sene ortalardayım, acelem yok. Turgut ile iyi bir ikili olmuştuk, bu sene kendisi 90K’ya terfi etti bense eski yerimi koruma gayretindeyim. Yeri gelmişken belirtelim yarışlarda herkes kendi performansından sorumludur, hızı hızıma, huyu huyuma uygun birisi varsa ne ala yoksa kimseye takılmamak en iyisi. 

Narlıca'dan toprak yola giriş...
Narlıca - Müşküle arası
Parkuru biliyorum bilmesine ama Müşküle’ye kadar yokuşlar bitmek bilmiyor, tek kişilik patikaların sonu gelmiyor. Artık tırmanış azalacak, daha genişçe bir yola çıkacağız diyorum ama geniş yol kısmı bu sene biraz daha geç başlıyor sanki. Sonunda Müşküle’ye giriyorum, Her ne kadar ilk hedefim bitirmekse de bir planım da var. Müşküle ye tam planladığım zamanda girdim. Müşküle yarışa en çok ilgi gösteren köy, köyün içinden geçerken çoluk çocuk, yaşlı teyzeler, amcalar sokaklarda, herkesten çok sıcak bir destek var. Kontrol noktasında oyalanmadan suyumu tamamlayıp, ağzıma bir dilim kek atıp ayrılıyorum. Sonradan kekin köydeki bir teyzemizin yapıp kontrol noktasına getirdiğini öğreniyorum, teşekkürler eline sağlık, gerçekten güzel olmuş. İstasyondan ayrılırken arkamdan Aydos’ta zaman zaman beraber koştuğumuz Mehmet Bilgin sesleniyor, beraber gidelim diye. O da İstanbul maratonundan sonra kasığındaki ağrılar nedeniyle antrenman yapamamış. Biraz beraber devam ettik sonra Mehmet benden hızlı gitti, ben geride kaldım. 
Narlıca'da karşılama ekibi hazır:)

Süleymaniye’ye kadar neredeyse yarısı tek kişilik patikalar olmak zere iki uzun çıkış var arkasından da yaklaşık 3k boyunca iniş. Süleymaniye’ye inerken nasıl olduysa yolu karıştırıyorum, neyse ki biraz daha uzun yolsan da olsa köye iniyorum. Bir yandan kendi kendime geçen sene kahvenin direk karşısından iniyorduk, bu sene soldan indik, parkur biraz değişmiş diyorum, bir arkadaş daha var yanımda o da saatine küfrediyor, rotayı yanlış gösteriyor diye, o kadar eminiz gittiğimi yolun doğru olduğundan.  Kontrol noktasında tekrar Mehmet’e rastlıyorum. Kasığının kötü olduğunu ve yarışı bırakabileceğini söylüyor. Ben de Süleymaniye’ye devamlı yokuş aşağıya inerek giriyoruz benim de kasıklarım ve quadlarım zorlandı, normal diyorum. Bu sanırım Mehmet’e biraz moral verdi. Bir ağrı kesici aldı ve hadi gidelim dedi :) Süleymaniye de toplam 5 dakika geçirdim. Sularımı doldurdum, biraz kola içtim, zeytin, peynir, portakal yedim.

Süleymaniye sonrasındaki çıkışı tamamladığımızda Mehmet kendine gelmişti. Benimse dizimde ağrılar başladı. Mehmet’e yavaşlayacağımı, devam etmesini söyledim. Bir daha da Mehmet ile karşılaşmadık. Yarışı 7:16 da bitirmiş, tebrikler. Parkurun 25. kilometresinden sonra tamamen yürümeye başladım. Derbent’e yaklaşırken eşim Ceyda'yı aradım, o sırada, Ceyda da 15k parkurunu tamamlamıştı, ona da kocaman tebrikler. Ceyda’ya iyi olmadığımı dizimdeki ağrılara ek olarak ayaklarım da iyi değil, muhtemelen, yok yok kesin olarak Derbent’te bırakacağım ama sen gene de ayakkabı getir ayakkabılar ayaklarımı sıktı dedim. Derbent’te ayakkabı değiştirmenin kurallara uygun olup olmadığından da emin değildim açıkçası. Yarışa Salomon Fellraiser ile başladım ancak sol ayağımda bir tırnağa kan oturdu, ayaklarım oldukça acıdı. Halbuki Fellraiserları Çekmeköy 30K yarışında denemiştim, bir sıkıntı olmamıştı. Yedek ayakkabı olarak da Nike Wildhorse 3 getirmiştim, onlar biraz daha büyük. Babamlar da Bursa’dan gelmişlerdi, onlar da Derbent’e doğru yola çıktılar. Önce babamlar varmış Derbent’e, babam aradığında tam Derbent’e giden yoldan karşıya geçip tekrar patikaya girmek üzereydim. Yarışı bırakacağımı, Derbent’ten devam ederse yolda beni göreceğini söyledim. O arada kafam karmakarışık, burada 50k koşamazsam OCC’de nasıl 55k +3500m lik parkuru koşabileceğim diye hayıflanıyordum, OCC zihnimin karanlıklarına doğru gömülüyordu, zaten üflesen sönecek bir mum ışığı kadardı umudum o da kaybolmak üzereydi. Bir yandan İznik’e 3 kere katıldın, ikisini bitirememiş olacaksın eyvah eyvah diyorum. Ardından kararımı değiştirdim, gelmeyin ben Derbent’e geleceğim dedim, deneyecektim. 
 
Derbent, asfalt yola çıkmadan hemn önce...

Patikaya girdim ama yürümekte bile zorlanıyorum, gelen geçiyor, iyi misin diye soruyor. Resmen aküsü zayıf arabayla marş basmayı dener gibi birkaç kere koşmayı denedim ama olmadı. Bu arada dizlikten sıkıldım çıkarttım çantaya koydum. Bir yandan da whatsapp’tan aile ve farklı arkadaş gruplarına yazıyorum, olmuyor bırakacağım diye. İzmir’den teyzem zorlama yeteeer diyor, Amerika’dan kuzenim yürü be Serdar abi diyor, lise arkadaşlarım bu da az iş değil zorlama bırak diyor, annem dua ediyor… Yarışlarda bazen aklınızı vücudunuzdaki yorgunluk ve ağrılara dikkat kesilmekten uzaklaştırıp, meşgul etmek iyi gelebiliyor. O ara ne olduysa tekrar hafif hafif koşabilmeye başladım ve Derbent’e vardım. Ayakkabılarımı değiştirdim, bir şeyler atıştırdım. Devam edebilecek durumdaydım. O sırada Mehmet Ali geldi, gayet iyi görünüyordu.  Tuvalete gittim, dönerken baktım Mehmet Ali kontrol noktasından çıkmış gidiyor. Hemen arkasından koşup yetiştim. 
 
Mehmet Ali ile Derbent'ten aşağıya iniyoruz...

Bu arada tekrar koşabiliyor olmaktan o kadar mutluyum ki anlatamam, muhtemelen o sırada yüzümde istemsiz bir gülümseme hatta sırıtma ifadesi vardı. Yarışın kalan kısmını Mehmet Ali ile birlikte koşabilmek paha biçilmezdi, benim bu işe başlamamın en önemli etkeni Mehmet Ali’dir, bu konuda ustamız diyebilirim, tekrar teşekkürler. Mehmet Ali istersem onu bırakıp daha hızlı gidebileceğimi söyledi ama benim için artık ne hız ne de ne kadar sürede bitireceğim önemli değildi. Artık kafamda yarış bitmişti.

Son metrelerde çocuklarımız da koşarak bize katıldılar, çocuklarla birlikte el ele tamamladık yarışı.
Yarış sürem 8:27:44. Artık OCC için en azından ümidim var.  


Çocuklarla el ele bitiriyoruz.
Mutlu son
Bu sene ana sponsor olmamasına rağmen organizasyon oldukça başarılı idi. Kontrol noktalarında yiyecek, içecek ve destek iyiydi. Tüm emeği geçenlere ve özellikle gönüllü arkadaşlara teşekkürler.

Aydos537 - 140K Start'ında...

Aydos537 ekibi İznik’te çok iyi iş çıkarttı. Tüm arkadaşları ayrı ayrı tebrik ediyorum keçi Tanzer (Satır) hoca kararlılık ve azmin kitabını yazdı, Nurkan (Kurt) dayım İznik'in de dayısı oldu. Turgut mental olarak ta birkaç seviye birden atladı. Erhan (Çetin) 90k'ya göz kırptı. Metin (Özvarna) abim gene uçtu. Alpay (Dede) hocam geçen senenin sonuçlarını bilmese 1 saat önce gelirdi bitiş çizgisine:) Alper (Kılavuz) sakatlık dinlemedi, Alp (Aslan) hocam da sakatlığına rağmen yapabileceğinin en iyisini yaptı, nitekim galiptir bu yolda mağlup. Alpaslan (Bodur) ve Harun’un (Alışır) da desteğini yanımızda hissettik. Herkese tekrar tebrikler ve teşekkürler. 

Aydos537 İznik Ekibi: 
140K:
  • Mehmet Ali OK
  • Nurkan Kurt
  • Tanzer Satır
  •  Alp Aslan
90K
  • Turgut Baş
50K
  • Metin Özvarna
  •  Alpay Dede
  • Serdar Ülker
  •  Erhan Çetin
  •  Alper Kılavuz
Uzaktan Destek Ekibi
  • Harun Alışır
  •  Alpaslan Bodur

Çocuklarla 5K İznik Tarihi Kent Koşusu:
Birisi 13 yaşında kız diğeri 9 yaşında erkek olmak üzere iki çocuğumuz var. Ertesi gün yapılacak 5K İznik Tarihi kent koşusunda koşmak istediler. Daha önce hiç bu mesafeyi koşmamışlardı. Emin misiniz diye sordum hiç tereddüt etmediler:) Kayıtlarını yaptırdık ve 11:00 de koşuya başladık, birlikte, 5k koştuk, yaklaşık olarak 39 dakikada koşuyu tamamladık. Çok eğlenceli geçti, ben de çocuklarla toparlanma koşumu yapmış oldum.
 
Çocuklarla İznik surların etrafnda koşuyoruz...
 
Madalyaları hakettiler :)




Peki bu yarışta neler öğrendim/ hatırladım:
  • 50K koşucuları parkurun herhangi bir noktasında dışarıdan ikmal konusunda destek alamıyorlar, aksi 1 saat zaman cezası alınıyor. Dolayısı ile Derbent'te ayakkabı değiştirmem cezaya tabi. Bu konuda yanlış yaptığımı mail ile bildirdim ve gereğinin yapılmasını rica ettim organizasyondan. Sağolsunlar, olumlu cevap verdiler :)
  • İstasyonlarda zaman kaybetmemeyi; biraz 2016 Kaçkar Ultra da öğrenmiştim zaten:) Herhangi bir sakatlık ya da rahatsızlık yoksa istasyonlarda fazla oyalanmanın bir faydası yok. Suyunuzu doldurup, birşeyler atıştırmanız yeterli. Nitekim Müşküle de 2 dakika, Süleymaniye'de 5 dakika durdum. Derbent'de dizimdeki sakatlık nedeniyle 14 dakika durmuşum. 
  • Yürümekle yarış bitmiyor :) 
  • Malzemenin önemi: Yarışlardaki zorunlu malzemeler katılımcılara zorluk olsun diye değil ihtiyaç olabileceği için isteniyor. Bu seneki hava şartları bunu net olarak gösterdi. Özellikle kaliteli bir yağmurluk, acil durum battaniyesi, yedek kıyafet ve araziye uygun ayakkabı çok önemli.

Comments

Erhan Çetin said…
Tebrik ederim abi, hem güzel bir yarış hem kaleminiz. Azminiz takdire şayan.
LordSparhawk said…
Bravo Serdar Hocam. Senle koşmak benim için de büyük keyif 😀👍
Tanzer Satir said…
Serdar tebrikler, bence süper bir yarış çıkardın, OCC'de kesinlikle
daha iyisine yapacaksın
Alp Aslan said…
Tebrikler dostum, ayaklarına ellerine sağlık...
Qalman said…
Cok basarili tebrikler.