İznik Ultra 2017 - Dağ Maratonu
Koşuya merak salalı yaklaşık 4 sene oldu. İznik’te ilk olarak 2015’te koşmayı denemiştim, denedim diyorum çünkü kalf kasımdaki sakatlık nedeniyle ağrılarla başlamıştım yarışa. O sene yarışın mesafesi 46km idi, ağrılar yürümeme engel olmaya başlayınca yaklaşık 36. km’de yarışı bırakmak zorunda kalmıştım. 2016’da 2015’ten kalan açık hesabı kapatmak üzere tekrar İznik’teydim, parkurun bir önceki seneye göre zorlaştığını da göz önüne alarak temkinli bir şekilde 8 saat 5 dakikada bitirebilmiştim yarışı.
2016 İstanbul Maratonu’nda
30. kilometreye kadar 3 saate koşabilmiş ancak sonrasında dizimdeki ağrı
nedeniyle yürüyerek hatta büyük kısmını topallayarak 5 saat 30 dakikada ancak
bitirebilmiştim. Maraton sonrasında da ağrılar devam edince tekrar doktor
ziyaretlerine başladım. Farklı doktorlara gittikçe farklı yaklaşımlar sonucunda
kafam da karıştı haliyle. Sporu bırakmamı tavsiye eden de vardı, dizimi
durumunun iyi olmadığını ama spora devam etmem için elinden gelen desteği
vereceğini söyleyen de. Bir takım cerrahi operasyonlar önerenler de oldu. Sonuç
olarak bir çeşit kök hücre tedavisi olan Orthokine enjeksiyonu ile devam etme
kararı aldık. Bir de sağ dizim tam açılmadığı ve dizin iç ve dış
tarafındaki eklem boşlukları farklı olduğu için sağ ve sol ayağımın yere
basışları farklı, bu dengesizliği ortadan kaldırmak için de tabanlık kullanmaya
başladım ama hala tabanlığa alıştım denemez.
Bu süreçte sakatlık
nedeniyle maalesef yeteri kadar antrenman yapma şansım olmadı. İstanbul Maratonu
ile İznik Ultra arasındaki 22 haftalık sürede haftalık ortalama koşu mesafem 17
kilometrede kaldı, son 9 haftanın ortalaması olarak ta ancak 30 kilometreyi tutturabildim.
Son 9 haftada haftalık irtifa kazanımı da 1200 metre civarı oldu. Asıl amacım
en azından son 10 haftada haftalık 50-55 km ve irtifa kazanımı olarak da 1800
metreleri yakalayabilmek idi ama olmadı. Halbuki geçen sene aynı zamanlarda çok
daha iyi durumdaydım. Hafta sonları Aydos’ta tepe tekrarlı, fartlekli idmanlar çok
faydalı oluyordu, hafta içi de mutlaka bir interval yapıyordum, yanına bir
threshold bir de steady run ekledim mi haftalık ideal antrenman programımı
gerçekleştirmiş oluyordum. Bu sene ise hız dizime iyi gelmediğinden
intervalleri bıraktım, ne kadar hızlı koştuğumda pek umurumda değildi artık,
yalnızca koşabiliyor olmayı yeterli görüyordum. İşin kötüsü (ya da iyisi henüz bilemiyorum:)
sene başında arazi koşucularının en çok katılmak istediği organizasyonlardan
olan UTMB (http://utmbmontblanc.com/en/
) kurasında bu organizasyonun en küçük yarışı olan OCC’ye başvurdum ve şans bu
ya katılmaya hak kazandım, kaydımı yaptırdım, uçak biletleri, kalacağımız yer
falan hepsi hazır, ama gerisi?
İstanbul maratonu
sonrası dizime yük binmesin diye hiç sert zeminde koşmadım. Hafta içi antrenmanları
tartan pistte hafta sonlarını da Aydos’ta yaptım. Koşarken kullanmayı pek
sevmediğim batonlarımı dizime destek olur ümidiyle elimden düşürmemeye
başladım, faydası da oldu sanırım. Tek seferde 15 kilometreyi geçtiğimde dizimde
ağrı başlıyordu. İznik’e kadar bir tek 11 Mart’ta Çekmeköy Gece Koşusu’nda 30 km
koştum onda da 20 km sonrasında ağrılar başladı ve yürümek zorunda kaldım.
İznik tamamen bir soru işareti haline gelmişti. Dizimin nasıl bir performans
göstereceğini yarışta görecektim artık. İznik yarışı benim için çok önemliydi
zira bu sene esas hedefim olan OCC’yi koşabilecek miyim onun için nispeten bir
gösterge olacaktı.
Cuma 16:00 gibi
İstanbul’dan yola çıktık. İznik’te ilk olarak fuar alanına gidip kayıt işlerini
hallettik. Arkasından bir İznik klasiği olan Köfteci Yusuf’ta yemek yedik. Yusuf’un
köftesi kadar kaymaklı ekmek kadayıfı da meşhur, yarış sonrası için de iyi bir
motivasyon kaynağı doğrusu. Fakat bu sefer belki de içimden yarışı bitirmezsem
moral bozukluğu ile yiyemeyebilirim diye düşünmüş olacağım ki peşin peşin yedim
tatlıyı:)
Yemek sonrası iki senedir kaldığımız pansiyona gittik Aydos537 koşu grubumuzdan Mehmet AliOK ve ailesi de bizden önce gelip pansiyona yerleşmişti. Geriye kalan son odayı da Aydos’ta beraber koştuğumuz Onur Azcan ve eşi tutmuştu. Akşam güzel sohbet oldu, yarış planlarımızı değerlendirdik. Yarışın en uzun parkuru olan 140k’nın başlangıcı için Mehmet Ali ile birlikte start alanına gittik. 60 kadar koşucuyu uzun bir serüvene yolcu ettikten sonra pansiyona dönüp yattım.
Yemek sonrası iki senedir kaldığımız pansiyona gittik Aydos537 koşu grubumuzdan Mehmet AliOK ve ailesi de bizden önce gelip pansiyona yerleşmişti. Geriye kalan son odayı da Aydos’ta beraber koştuğumuz Onur Azcan ve eşi tutmuştu. Akşam güzel sohbet oldu, yarış planlarımızı değerlendirdik. Yarışın en uzun parkuru olan 140k’nın başlangıcı için Mehmet Ali ile birlikte start alanına gittik. 60 kadar koşucuyu uzun bir serüvene yolcu ettikten sonra pansiyona dönüp yattım.
Bölük pörçük bir uyku
sonrası Cumartesi sabah 7 gibi yataktan kalktım. Hafif sayılabilecek bir
kahvaltı yaptım, yarış sabahlarında fazla yememeyi tercih ediyorum. Yumurta ve
balı es geçmedim ama :) Start Narlıca’dan 10:30 da verilecekti. Start alanına
eşim götüreceği için acele etmeye gerek yok. Sevgili eşim Ceyda da Derbent
Patika 15K parkurunda koşacaktı, 15K
startı 13:30 da verileceği için beni bırakacak kadar vakti var. Çoluk çocuk
start alanına vardık. Starta birkaç dakika kala alkışlar arasında Mehmet Ali ‘nin
istasyona vardığını gördük, her şeyin yolunda olduğunu görünce sevindik. Bir
daha 6 saat kadar sonra Derbent’te karşılaşacaktık.
Narlıca’dan 190 kişi
start aldık. Fazla bir heyecanım yok, geçen seneden parkuru da iyi biliyorum
fakat hem yeterli antrenmanımın olmayışı hem de dizimin durumu kafamı
kurcalıyor. Narlıca sonrası çok kısa bir süre yoldan ilerledikten sonra hemen
toprak yola giriliyor, dik sayılabilecek bir çıkışın ardından tek kişinin
geçebileceği patika ve dik inişler başlıyor. Burada koşucuların hızları farklı
olduğu için ciddi yığılmalar oluyor, kendinize güveniyorsanız ve buralarda takılmak
istemiyorsanız yarışa önlerde başlamanızda fayda var. Geçen sene Turgut’un gazıyla önlerde
başlamıştım, bu sene ortalardayım, acelem yok. Turgut ile iyi bir ikili
olmuştuk, bu sene kendisi 90K’ya terfi etti bense eski yerimi koruma gayretindeyim. Yeri
gelmişken belirtelim yarışlarda herkes kendi performansından sorumludur, hızı
hızıma, huyu huyuma uygun birisi varsa ne ala yoksa kimseye takılmamak en
iyisi.
Parkuru biliyorum bilmesine ama
Müşküle’ye kadar yokuşlar bitmek bilmiyor, tek kişilik patikaların sonu
gelmiyor. Artık tırmanış azalacak, daha genişçe bir yola çıkacağız diyorum ama
geniş yol kısmı bu sene biraz daha geç başlıyor sanki. Sonunda Müşküle’ye
giriyorum, Her ne kadar ilk hedefim bitirmekse de bir planım da var. Müşküle ye
tam planladığım zamanda girdim. Müşküle yarışa en çok ilgi gösteren köy, köyün
içinden geçerken çoluk çocuk, yaşlı teyzeler, amcalar sokaklarda, herkesten çok
sıcak bir destek var. Kontrol noktasında oyalanmadan suyumu tamamlayıp, ağzıma
bir dilim kek atıp ayrılıyorum. Sonradan kekin köydeki bir teyzemizin yapıp
kontrol noktasına getirdiğini öğreniyorum, teşekkürler eline sağlık, gerçekten
güzel olmuş. İstasyondan ayrılırken arkamdan Aydos’ta zaman zaman beraber koştuğumuz
Mehmet Bilgin sesleniyor, beraber gidelim diye. O da İstanbul maratonundan
sonra kasığındaki ağrılar nedeniyle antrenman yapamamış. Biraz beraber devam
ettik sonra Mehmet benden hızlı gitti, ben geride kaldım.
Ailecek hazırız... |
Yarış sabahı Onuz Azcan ile pansiyondan çıkarken |
Narlıca'dan toprak yola giriş... |
Narlıca - Müşküle arası |
Süleymaniye’ye kadar
neredeyse yarısı tek kişilik patikalar olmak zere iki uzun çıkış var arkasından
da yaklaşık 3k boyunca iniş. Süleymaniye’ye inerken nasıl olduysa yolu
karıştırıyorum, neyse ki biraz daha uzun yolsan da olsa köye iniyorum. Bir
yandan kendi kendime geçen sene kahvenin direk karşısından iniyorduk, bu sene soldan
indik, parkur biraz değişmiş diyorum, bir arkadaş daha var yanımda o da saatine
küfrediyor, rotayı yanlış gösteriyor diye, o kadar eminiz gittiğimi yolun doğru
olduğundan. Kontrol noktasında tekrar
Mehmet’e rastlıyorum. Kasığının kötü olduğunu ve yarışı bırakabileceğini
söylüyor. Ben de Süleymaniye’ye devamlı yokuş aşağıya inerek giriyoruz benim de
kasıklarım ve quadlarım zorlandı, normal diyorum. Bu sanırım Mehmet’e biraz
moral verdi. Bir ağrı kesici aldı ve hadi gidelim dedi :) Süleymaniye de toplam
5 dakika geçirdim. Sularımı doldurdum, biraz kola içtim, zeytin, peynir,
portakal yedim.
Süleymaniye sonrasındaki çıkışı tamamladığımızda Mehmet kendine gelmişti. Benimse dizimde ağrılar başladı. Mehmet’e yavaşlayacağımı, devam etmesini söyledim. Bir daha da Mehmet ile karşılaşmadık. Yarışı 7:16 da bitirmiş, tebrikler. Parkurun 25. kilometresinden sonra tamamen yürümeye başladım. Derbent’e yaklaşırken eşim Ceyda'yı aradım, o sırada, Ceyda da 15k parkurunu tamamlamıştı, ona da kocaman tebrikler. Ceyda’ya iyi olmadığımı dizimdeki ağrılara ek olarak ayaklarım da iyi değil, muhtemelen, yok yok kesin olarak Derbent’te bırakacağım ama sen gene de ayakkabı getir ayakkabılar ayaklarımı sıktı dedim. Derbent’te ayakkabı değiştirmenin kurallara uygun olup olmadığından da emin değildim açıkçası. Yarışa Salomon Fellraiser ile başladım ancak sol ayağımda bir tırnağa kan oturdu, ayaklarım oldukça acıdı. Halbuki Fellraiserları Çekmeköy 30K yarışında denemiştim, bir sıkıntı olmamıştı. Yedek ayakkabı olarak da Nike Wildhorse 3 getirmiştim, onlar biraz daha büyük. Babamlar da Bursa’dan gelmişlerdi, onlar da Derbent’e doğru yola çıktılar. Önce babamlar varmış Derbent’e, babam aradığında tam Derbent’e giden yoldan karşıya geçip tekrar patikaya girmek üzereydim. Yarışı bırakacağımı, Derbent’ten devam ederse yolda beni göreceğini söyledim. O arada kafam karmakarışık, burada 50k koşamazsam OCC’de nasıl 55k +3500m lik parkuru koşabileceğim diye hayıflanıyordum, OCC zihnimin karanlıklarına doğru gömülüyordu, zaten üflesen sönecek bir mum ışığı kadardı umudum o da kaybolmak üzereydi. Bir yandan İznik’e 3 kere katıldın, ikisini bitirememiş olacaksın eyvah eyvah diyorum. Ardından kararımı değiştirdim, gelmeyin ben Derbent’e geleceğim dedim, deneyecektim.
Patikaya girdim ama yürümekte bile zorlanıyorum, gelen geçiyor, iyi misin diye soruyor. Resmen aküsü zayıf arabayla marş basmayı dener gibi birkaç kere koşmayı denedim ama olmadı. Bu arada dizlikten sıkıldım çıkarttım çantaya koydum. Bir yandan da whatsapp’tan aile ve farklı arkadaş gruplarına yazıyorum, olmuyor bırakacağım diye. İzmir’den teyzem zorlama yeteeer diyor, Amerika’dan kuzenim yürü be Serdar abi diyor, lise arkadaşlarım bu da az iş değil zorlama bırak diyor, annem dua ediyor… Yarışlarda bazen aklınızı vücudunuzdaki yorgunluk ve ağrılara dikkat kesilmekten uzaklaştırıp, meşgul etmek iyi gelebiliyor. O ara ne olduysa tekrar hafif hafif koşabilmeye başladım ve Derbent’e vardım. Ayakkabılarımı değiştirdim, bir şeyler atıştırdım. Devam edebilecek durumdaydım. O sırada Mehmet Ali geldi, gayet iyi görünüyordu. Tuvalete gittim, dönerken baktım Mehmet Ali kontrol noktasından çıkmış gidiyor. Hemen arkasından koşup yetiştim.
Bu arada tekrar koşabiliyor olmaktan o kadar mutluyum ki anlatamam, muhtemelen o sırada yüzümde istemsiz bir gülümseme hatta sırıtma ifadesi vardı. Yarışın kalan kısmını Mehmet Ali ile birlikte koşabilmek paha biçilmezdi, benim bu işe başlamamın en önemli etkeni Mehmet Ali’dir, bu konuda ustamız diyebilirim, tekrar teşekkürler. Mehmet Ali istersem onu bırakıp daha hızlı gidebileceğimi söyledi ama benim için artık ne hız ne de ne kadar sürede bitireceğim önemli değildi. Artık kafamda yarış bitmişti.
Süleymaniye sonrasındaki çıkışı tamamladığımızda Mehmet kendine gelmişti. Benimse dizimde ağrılar başladı. Mehmet’e yavaşlayacağımı, devam etmesini söyledim. Bir daha da Mehmet ile karşılaşmadık. Yarışı 7:16 da bitirmiş, tebrikler. Parkurun 25. kilometresinden sonra tamamen yürümeye başladım. Derbent’e yaklaşırken eşim Ceyda'yı aradım, o sırada, Ceyda da 15k parkurunu tamamlamıştı, ona da kocaman tebrikler. Ceyda’ya iyi olmadığımı dizimdeki ağrılara ek olarak ayaklarım da iyi değil, muhtemelen, yok yok kesin olarak Derbent’te bırakacağım ama sen gene de ayakkabı getir ayakkabılar ayaklarımı sıktı dedim. Derbent’te ayakkabı değiştirmenin kurallara uygun olup olmadığından da emin değildim açıkçası. Yarışa Salomon Fellraiser ile başladım ancak sol ayağımda bir tırnağa kan oturdu, ayaklarım oldukça acıdı. Halbuki Fellraiserları Çekmeköy 30K yarışında denemiştim, bir sıkıntı olmamıştı. Yedek ayakkabı olarak da Nike Wildhorse 3 getirmiştim, onlar biraz daha büyük. Babamlar da Bursa’dan gelmişlerdi, onlar da Derbent’e doğru yola çıktılar. Önce babamlar varmış Derbent’e, babam aradığında tam Derbent’e giden yoldan karşıya geçip tekrar patikaya girmek üzereydim. Yarışı bırakacağımı, Derbent’ten devam ederse yolda beni göreceğini söyledim. O arada kafam karmakarışık, burada 50k koşamazsam OCC’de nasıl 55k +3500m lik parkuru koşabileceğim diye hayıflanıyordum, OCC zihnimin karanlıklarına doğru gömülüyordu, zaten üflesen sönecek bir mum ışığı kadardı umudum o da kaybolmak üzereydi. Bir yandan İznik’e 3 kere katıldın, ikisini bitirememiş olacaksın eyvah eyvah diyorum. Ardından kararımı değiştirdim, gelmeyin ben Derbent’e geleceğim dedim, deneyecektim.
Derbent, asfalt yola çıkmadan hemn önce... |
Patikaya girdim ama yürümekte bile zorlanıyorum, gelen geçiyor, iyi misin diye soruyor. Resmen aküsü zayıf arabayla marş basmayı dener gibi birkaç kere koşmayı denedim ama olmadı. Bu arada dizlikten sıkıldım çıkarttım çantaya koydum. Bir yandan da whatsapp’tan aile ve farklı arkadaş gruplarına yazıyorum, olmuyor bırakacağım diye. İzmir’den teyzem zorlama yeteeer diyor, Amerika’dan kuzenim yürü be Serdar abi diyor, lise arkadaşlarım bu da az iş değil zorlama bırak diyor, annem dua ediyor… Yarışlarda bazen aklınızı vücudunuzdaki yorgunluk ve ağrılara dikkat kesilmekten uzaklaştırıp, meşgul etmek iyi gelebiliyor. O ara ne olduysa tekrar hafif hafif koşabilmeye başladım ve Derbent’e vardım. Ayakkabılarımı değiştirdim, bir şeyler atıştırdım. Devam edebilecek durumdaydım. O sırada Mehmet Ali geldi, gayet iyi görünüyordu. Tuvalete gittim, dönerken baktım Mehmet Ali kontrol noktasından çıkmış gidiyor. Hemen arkasından koşup yetiştim.
Mehmet Ali ile Derbent'ten aşağıya iniyoruz... |
Bu arada tekrar koşabiliyor olmaktan o kadar mutluyum ki anlatamam, muhtemelen o sırada yüzümde istemsiz bir gülümseme hatta sırıtma ifadesi vardı. Yarışın kalan kısmını Mehmet Ali ile birlikte koşabilmek paha biçilmezdi, benim bu işe başlamamın en önemli etkeni Mehmet Ali’dir, bu konuda ustamız diyebilirim, tekrar teşekkürler. Mehmet Ali istersem onu bırakıp daha hızlı gidebileceğimi söyledi ama benim için artık ne hız ne de ne kadar sürede bitireceğim önemli değildi. Artık kafamda yarış bitmişti.
Son metrelerde
çocuklarımız da koşarak bize katıldılar, çocuklarla birlikte el ele tamamladık
yarışı.
Yarış sürem 8:27:44. Artık OCC için en azından ümidim var.
Yarış sürem 8:27:44. Artık OCC için en azından ümidim var.
Çocuklarla el ele bitiriyoruz. |
Mutlu son |
Bu sene ana sponsor
olmamasına rağmen organizasyon oldukça başarılı idi. Kontrol noktalarında
yiyecek, içecek ve destek iyiydi. Tüm emeği geçenlere ve özellikle gönüllü
arkadaşlara teşekkürler.
Aydos537 - 140K Start'ında... |
Aydos537 ekibi İznik’te çok iyi iş çıkarttı. Tüm arkadaşları ayrı ayrı tebrik ediyorum keçi Tanzer (Satır) hoca kararlılık ve azmin kitabını yazdı, Nurkan (Kurt) dayım İznik'in de dayısı oldu. Turgut mental olarak ta birkaç seviye birden atladı. Erhan (Çetin) 90k'ya göz kırptı. Metin (Özvarna) abim gene uçtu. Alpay (Dede) hocam geçen senenin sonuçlarını bilmese 1 saat önce gelirdi bitiş çizgisine:) Alper (Kılavuz) sakatlık dinlemedi, Alp (Aslan) hocam da sakatlığına rağmen yapabileceğinin en iyisini yaptı, nitekim galiptir bu yolda mağlup. Alpaslan (Bodur) ve Harun’un (Alışır) da desteğini yanımızda hissettik. Herkese tekrar tebrikler ve teşekkürler.
Aydos537 İznik Ekibi:
140K:
- Mehmet Ali OK
- Nurkan Kurt
- Tanzer Satır
- Alp Aslan
90K
- Turgut Baş
- Metin Özvarna
- Alpay Dede
- Serdar Ülker
- Erhan Çetin
- Alper Kılavuz
- Harun Alışır
- Alpaslan Bodur
Çocuklarla 5K İznik Tarihi Kent Koşusu:
Birisi 13 yaşında kız
diğeri 9 yaşında erkek olmak üzere iki çocuğumuz var. Ertesi gün yapılacak 5K
İznik Tarihi kent koşusunda koşmak istediler. Daha önce hiç bu mesafeyi
koşmamışlardı. Emin misiniz diye sordum hiç tereddüt etmediler:) Kayıtlarını yaptırdık ve 11:00 de koşuya başladık,
birlikte, 5k koştuk, yaklaşık olarak 39 dakikada koşuyu tamamladık. Çok
eğlenceli geçti, ben de çocuklarla toparlanma koşumu yapmış oldum.
Peki bu yarışta neler öğrendim/ hatırladım:
- 50K koşucuları parkurun herhangi bir noktasında dışarıdan ikmal konusunda destek alamıyorlar, aksi 1 saat zaman cezası alınıyor. Dolayısı ile Derbent'te ayakkabı değiştirmem cezaya tabi. Bu konuda yanlış yaptığımı mail ile bildirdim ve gereğinin yapılmasını rica ettim organizasyondan. Sağolsunlar, olumlu cevap verdiler :)
- İstasyonlarda zaman kaybetmemeyi; biraz 2016 Kaçkar Ultra da öğrenmiştim zaten:) Herhangi bir sakatlık ya da rahatsızlık yoksa istasyonlarda fazla oyalanmanın bir faydası yok. Suyunuzu doldurup, birşeyler atıştırmanız yeterli. Nitekim Müşküle de 2 dakika, Süleymaniye'de 5 dakika durdum. Derbent'de dizimdeki sakatlık nedeniyle 14 dakika durmuşum.
- Yürümekle yarış bitmiyor :)
- Malzemenin önemi: Yarışlardaki zorunlu malzemeler katılımcılara zorluk olsun diye değil ihtiyaç olabileceği için isteniyor. Bu seneki hava şartları bunu net olarak gösterdi. Özellikle kaliteli bir yağmurluk, acil durum battaniyesi, yedek kıyafet ve araziye uygun ayakkabı çok önemli.
Comments
daha iyisine yapacaksın